27 ARALIK 1919 CUMARTESİ - Mustafa Kemâl Ankara'da

27 ARALIK 1919 CUMARTESİ

Mustafa Kemâl, Temsil Heyeti üyeleriyle beraber sabah Beynam köyünden otomobille hareket eder ve öğleden sonra Ankara’ya gelir ve burada büyük törenle karşılanır. Mustafa Kemâl, şehre girdikten sonra vali odasında bir müddet istirahat ederek çay içer daha sonra 20. Kolordu’yu ziyaret eder ve buradan da kendisine ve arkadaşlarına ayrılan Ziraat Mektebi’ne geçer.

Mustafa Kemâl, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk örgütüne, “Ankara’ya geldiğini ve Temsil Heyeti Merkezi’nin Ankara olduğunu” bildiren bir telgraf gönderir.

26 Aralık günü Erzurum’a gelmiş olan İngiliz Kontrol Subayı Rawlinson, Kazım Karabekir’i ziyaret eder. Kendisine, İngilizlerin Anadolu’da gerçek dostlar aradığını, bu amaçla Mustafa Kemâl ile görüşmek istediğini bildirir. (Hatırlanacağı üzere Rawlinson daha önce 9 Temmuz günü Erzurum’da Mustafa Kemal ile görüşmüş ve Erzurum Kongresi’nin toplanmamasını istemişti, buna karşılık Mustafa Kemal’in kendisine cevabı çok sert olmuştu. Kongre bittikten sonra 9 Ağustos günü tekrar görüşmüşler ve bu görüşmeden sonra Rawlinson 11 Ağustos günü gönderdiği raporda şunları yazmıştı: “Şu sonuca varıyorum: bu denli bir ihtilâlin başarı sansı büyüktür.”)

Yüz yıl önce, Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelişi sırasında yanında bulunan Mazhar Müfit’in anlatımı ile 27 Aralık 1919 günü şöyledir;

O sabah ajanslar ile Mustafa Kemal Paşa’nın geldiği haberi herkesi bildirildiği gibi, bir taraftan da sabahtan itibaren davullar ve zurnalarla bütün Ankara halkı karşılamaya hazırlanmıştı. Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar ezan ve salat okuyorlardı. Ve köylerden birçok atlı ve kağnı arabalarıyla binlerce halk Ankara’ya gelmiş; öğleye doğru “geliyor” diye tellallar bağırmış, seçilen atlı alayı Ulucanlar’dan Hacıbayram Camii’nin önünde toplanarak dini tören yapılmış; yedi yüz piyade, üç bin atlıdan teşekkül eden bir seymen alayını Ankara’da bulunan dervişler takip ediyor. Bunların arkasında bütün esnaf ve ondan sonra da okul öğrencileri yürüyorlar. Okul öğrencileri İstasyon Caddesi’ne, seymen alayının bir kısmı Dikmen bağlarına, bir kısmı Çankaya bağlarına, Kızılyokuş eteklerine ve diğer bir kısmı da istasyon yoluna dizilmişti. Jandarma ve yirmi kadar polis de burada idi.Halkın bir kısmı Namazgah tepesine ve diğer kısmı Yenişehir’in bulunduğu yerlere ve İstasyon yoluna sıralanmışlardı.


Ankara Şehri namına karşılama heyetinde Müdafaai Hukuk Cemiyeti azasından Müftü Hoca Rıfat Efendi, Binbaşı Fuat Bey, Kınacızade Şakir Bey, Aktarbaşızade Rasim Bey, Toygarzade Ahmet, Ademzade Ahmet, Hatip Ahmet, Kütüpçüzade Ali, Hanifzade Mehmet, Bulgurzade Tevfik Beyler vardı. Dikmen bağlarının eteğinde bir çeşmenin önünde Eskişehir Mebusu Emin (Sazak) ve Ankara eşrafından Naşit Efendi ve arkadaşları bekliyordu. Yirminci Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa ve Vali Vekili Yahya Galip Bey, Emir Gölü’ne yani Gölbaşı’na kadar gelmişlerdi. Biz tam, üçü on geçe Kızılyokuştan iniyorduk. Yolda Paşa’ya yetiştiğimizde Paşa, Rauf Bey’le beni otomobiline almıştı. Oradan başlayan karşılamada “yaşa” sesleri, alkışları arasında ilerlemekte idik. Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar ezan ve salat okuyorlardı. Kızılyokuş’ta iki kurban kesildi, o zaman tamamen boş bir yer olan Yenişehir’de reji memurlarından Salamon Efendi isminde bir zatın ahşap, küçük bir evi vardı. Oraya gelince seymenler tarafından bir dana kurban edildi. Karşılama heyeti ve memurlar burada idiler. Paşa otomobilden inerek hepsinin hatırını sordu ve ellerini sıktı. Daha ileride yedi yüz kadar zeybek kıyafetinde, ellerinde palalarla dizilmiş gençleri gördük. Paşa bunlara “Merhaba” diye selam verdi, cümlesi “sağol” diye karşılık verdiler ve şöyle bir konuşma geçti:

Mustafa Kemal Paşa-Arkadaşlar, buraya niçin geldiniz? Gençler-Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik. Gençler-And olsun! Mustafa Kemal Paşa-Var olunuz.

Bu sırada binlerce halk da “yaşa” sesleriyle, alkışlarıyla ortalığı çınlatıyordu. Nihayet İstasyon yoluna sapıldı. İstasyon meydanında jandarma ve polisler de dizilmişlerdi. Bunlar da selamlandı. Biraz sonra da kız ve erkek mektep talebeleri arasından geçerek Halk Partisi binasının önüne geldik. O zaman bu bina Fransız karargahı idi. Fransız bayrağı çekilmişti. Fransız Yüzbaşısı Doburazo pencere önündeki boşlukta bize bakarak gülüyordu. Binanın karşısındaki bahçede çadırlar kurulmuştu; Fransız askerleri vardı. Onlar da hayretle bize bakıyorlardı. Çok sürmedi; bu bina, Meclis binası oldu ve Türk bayrağı çekildi ve cumhuriyet hükümetinin kurulduğu bir yer oldu. Alkışlar ve türlü türlü tezahürat ve dualar arasında hükümet meydanına geldik.

Yahya Galip Bey bir nutuk ile “hoş geldiniz” dedi ve hariciye memurlarından Fahrettin Bey heyecanlı bir nutuk söylemeye başladı.Hava güneşli idi, fakat kuru bir soğuk şiddetle ortalığı donduruyordu. Mustafa Kemal Paşa, orada dizilmiş olan kız talebelerin üşüdüklerini düşünerek, çocukların gitmelerini Vali Yahya Galip Bey’e söyledi. Yahya Galip Bey, “Yalnız çocuklar değil, biz de donduk diyerek hatibe “Bey birader, biraz kısa kes, titriyoruz” dedi. Hatip bey de heyecandan zaten nutkun ilerisini getiremeyerek kesmeğe mecbur oldu. İlerisini getiremeyerek değil, o sırada kendisine bir öksürük arız olduğundan nutka devama imkan kalmamıştı. Sonra hükümet konağına girdik. Vali odasında bir müddet istirahatle çaylar içildi. Isındık. Kolordu ziyaret edildi. Otomobillere binerek, bize tahsis edilen, şehrin dışındaki Ziraat Mektebine gittik. Bir tepe üzerinde olan bu bina bize hayli müddet karargahtık vazifesini yaptı. Ali Fuat Paşa hepimize birer oda tahsis etmiş, isimlerimiz odaların kapısına yazılmış ve hastabakıcılarla hizmetçiler konul­muş, istirahatımız temin edilmişti. Bu binanın üst katına çıkınca sağdaki birinci oda bana, koridorun sol tarafı nihayetinde büyücek bir oda da Mustafa Kemal Paşa’ya ve benim odamın, sağ tarafındaki odalar da Rauf Bey’le diğer arkadaşlara tahsis edilmişti.Odamda bir küçük demir kasa vardı. Diğer odalar da hemen bu şekilde olup yalnız kasa benim odada olup diğerlerinde yoktu. Çünkü heyetin parası ve hesabı bende idi. Akşam oluyordu. Hizmetçi kadın, Mustafa Kemal Paşa tarafından yazılmış bir kağıt getirdi. Bu bir müsvedde olup imzalanacaktı. Bu müsvedde Ankara’ya varışımızı bütün teşkilata bildiren bir telgraftı. Şöyle yazılmıştı:

“Sivas’tan Kayseri yoluyla Ankara’ya hareket eden Heyet-i Temsiliye güzergahta ve Ankara’da, büyük milletimizin sıcak ve samimi tezahüratı vatanseverlik içinde bugün şehre geldi. Milletimizin gösterdiği bu birlik ve kararlılık örneği, memleketimizin geleceğine güven konusundaki inançları sarsılamaz bir şekilde güçlendirici niteliktedir. Şimdilik Heyet-i Temsiliye’nin merkezi Ankara’dadır. Saygılar sunarız Efendim!

Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal.”

Bu telgrafta “Şimdilik Heyet-i Temsiliye merkezi Ankara’dır” diyorduk; halbuki biz çok evvel, yani Sivas’ta Ankara’ya gitmeği ve Ankara’nın daimi merkez olmasını kararlaştırmıştık. Fakat bu keyfiyeti, yani merkezi hükümet olmasını gizli tutuyorduk, çünkü ilan zamanı henüz gelmemişti. Malûm, Mustafâ Kemal Paşa, zamanı gelmeden hiçbir şeyin kuvveden fiile gelmesini iste­mezdi. Her kararın bir zamanı olduğuna inanıyordu ve bu prensip idi ki, bizce de bu prensibe tamamen riayet edilmiştir.

Kaynakça:

1- Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2007
2-Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi, 2008
3- Salih Karaoğlu, Kurtuluş Savaşı Destanı, 2010











Yorumlar