24 EYLÜL 1919 ÇARŞAMBA - General Harbord’a muhtıra

24 EYLÜL 1919 ÇARŞAMBA

Mustafa Kemâl, Millî Mücadele ve Kuva-yi Milliye’nin amaçları hakkında General Harbord’a bir yazı gönderir: “...Eğer memleketimiz yabancıların entrika ve müdahalelerinin kâbusundan kurtarılırsa ve memleketin meseleleri, millî irade ve arzulara hürmet eden muktedir bir Hükûmet tarafından idare edilirse, memleketin bütün dünya için memnuniyet kaynağı olacak bir duruma geleceğine dair en kesin teminatları verebiliriz” (a)
(Bu yazı 9 Ekim 1919 günü Batum’dan Samsun’a dönen Harbord’a iletilmiştir).


Mustafa Kemâl, Millî Mücadele aleyhinde faaliyetleri görülen Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Bey hakkında bir bildirge yayımlar.(b)

Mustafa Kemâl Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya Yüksek Komiserleri ile Şemenk, İspanya, İsveç ve Danimarka Elçiliklerine bir telgraf gönderir: “...Bütün Osmanlı vatanında tam sükûn ve ayırım yapılmaksızın cins ve mezhep hürriyetinin korunması hüküm sürdüğü halde, bazı kötü amaçlı kişiler, millî vicdandan doğan cereyanı Müslüman olmayan unsurlar aleyhinde göstermek istedikleri haber alındığından bütün tebaanın aynı hakka sahip ve memleketimizdeki yabancıların da vatan ve milletimiz aleyhinde bulunmamak şartıyla Osmanlı misafirperverliğini görmekte devam edecekleri 16.9.1919 tarihi ile bildirilmişti. Bu sebeple memleketimiz dahilinde mevcut olan asayişin devamının ve Müslüman olmayan vatandaşlarımızın her türlü korunmasının güven altında bulunduğunu ifade etmekle şeref kazanırız.”  (c)


(a)
(24. IX. 1919)
Gl. Harbord‘a verilen muhtıra.
I- Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918 mütarekesini imzaladığı zaman cemiyetimiz henüz kurulmuş değildi. Bu kongrenin Başkan Wilson tarafından açıkça ifade edilen milliyet prensibi esasına dayanarak neticelenmesinden sonra milletimiz bunun adil bir barış elde edeceğini kuvvetle ümid ediyor ve bu şekilde bir sonucu büyük bir arzuyla bekliyordu. Hakikatte mütarekenin tahakkuk sahasına konması, itilaf devletlerinin hergün tecavüzlerini arttırmalarını ve mütareke şartlarını ihlâl etmelerini keyfî bir şekilde fazlalaştırdı.

Eski zamanlardan beri müşterek bir hayat yaşadığımız gayri müslim unsurlar, itilâf devletleri tarafından kendilerine gösterilen teveccühten cesaret alarak millet ve Devletin itibar ve haklarına açık hücumlara başladılar.

Hilâfet ve saltanatın merkezi olan İstanbul gaddarca ve ezici bir şekilde itilâf devletleri tarafından işgal edilmişti. Polis ve jandarma kuvvetleri işgal kuvvetlerinin kontrolü altına verilmişti. Bu, memleketin istiklâli ve hükümet merkezinin idaresine karşı bilfiil bir müdahale teşkil etti.

Adana ve Antalya bölgeleri Konya‘ya kadar işgal edilmişti. İzmir ve civarındaki bölgenin, aynı zamanda Trakya‘nın Yunanistan‘a verilmesi hususu, ayrıca Doğu Anadolu‘da geniş bir Ermeni devletinin, diğer taraftan Karadeniz sahillerinde Pontus Cumhuriyetinin kurulması meseleleri ciddi bir şekilde görüşülmeğe başlandı.

Türk milletinin bu şartlar altında, topraklarının bütünlüğü ve bağımsızlığına aynı zamanda haysiyet ve diğer haklarına karşı yapılan bu hareketlerden mütessir olacağı tabii idi.

Diğer taraftan İstanbul‘da Mebusan Meclisinin dağılmasıyla idareyi ele alan ve kifayetsiz şahıslardan müteşekkil hükümet salâhiyetini milli kuvvetlerden almıyordu ve milletin temsilcilerinin murakabesinden kurtulmuştu. Bu sırada bu kabinelerin sadece milletin haklarını ve itibarını korumak için lüzumlu vasıflardan mahrum olmayıp yabancı devletlerin ve bilhassa İngiltere‘nin arzularını tatmin yolunda çalıştıkları ve bunların elinde sadece birer oyuncak haline geldikleri farkedildi. Bu suretle varlığı hususunda ciddi bir endişeye düşmüş olan millet doğrudan doğruya, bizzat müdahale ederek kuvvetini ve idari tutumunu göstermek lüzumunu hissetti. Bunun neticesi olarak memleketin her tarafında milli cemiyetler kurulmağa başlandı. Bu cemiyetler içinde belli başlıları şunlardır:

Erzurum da Vilâyatı Şarkiye Müdafaai Hukuk Cemiyeti; Diyarbakır Müdafaai Hukuk Cemiyeti; Kilikya Müdafaai Hukuku Milliye cemiyeti; (bu cemiyet daha sonraları Müdafaai Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Cemiyeti‖ adını almıştır.) Trakya ve Paşa Eli Cemiyeti (bu cemiyet Batı Trakya cemiyetleriyle birleşerek ―Trakya Cemiyeti ismini almıştır); Ayrıca İstanbul‘da birçok cemiyetler kurulmuştu ki bunlardan Milli Birlik Cemiyeti en başlıcasıdır. Bu cemiyetlerin hâli hazırda ki partilerle veya kurulmakta olanlarla hiçbir ilgisi yoktur. Aksine hertürlü siyasi gayeden tamamen uzaktırlar ve varlıklarını sadece memleket bütünlüğünü, millet ve devletin diğer haklarını koruma gayesine borçludurlar. Bunların hepsi aynı tesirler ve sebepler altında faaliyet göstermektedirler.

II- Bütün memlekette kurulmuş bulunan bu cemiyetlerin teşkilatlarını tamamen nizamlı ve asayişe uygun bir şekilde genişletmekle meşgul oldukları sırada -adalet ve hukuk prensiplerinin talep edileceği zamanı emniyetle bekliyorlardı- Yunanlılar İzmir‘i ve civarını İtilâf devletlerinin himayesinde işgal ettiler ve bu vesileyle görülmedik mezalim yaptılar. Yunan askerleri ve onlara silâhlarla katılan mahalli Rumlar Müslüman halk arasında bir katliama giriştiler. Bu katliam sırasında memurlar, Osmanlı subay ve askerleri ve kendi halinde yaşayan halk ayırd edilmeden öldürüldüler ve Engizisyonvari çeşitli işkence ve vahşete tâbi tutuldular, insanlık hukuku her şekilde barbarca ihlâl edildi.
Tabiatıyla Müslüman halk arasında şikâyetler büyüktü. Yardım isteniyordu. İstanbul‘un masum ve işkence altındaki müslüman halkının bu sesi bütün memlekette akisler yaptı. Bütün millet Yunanlıların düşmanca, barbar hareketlerine karşı yekvücut olarak ayaklandı. Şehirlerde ve hattâ köylerde toplantılar yapılıyor, İtilâf devletlerine ve bütün medeni âleme gözyaşları içinde yardım dileyen yüzlerce telgraf gönderiliyordu. Bütün milletin insan haklarına ve adalete dönüş yolunda yaptıkları ricalar işitilmedi. Aksine Yunanlılar harekât sahasını ilk mezâlimini devam ettirerek genişlettiler. İstanbul‘da merkezî hükümetle birlikte hareket eden İngilizlerin baskı rejimi daha sert bir şekil aldı. Antalya‘da ki İtalyan kuvvetleri arttırıldı. Kilikya‘da müslüman ahali hakaret ve tecavüzlere maruz kalmağa devam etti ve Türk hükümetinin baskı altında tutulması için yeni, şiddetlendirilmiş tedbirler kullanıldı. İstanbul ve İzmir tarafından hareketleri idare edilen Yunan bölükleri Müslüman halka karşı tecavüzlerini arttırdılar.

Bu nazik zamanda hiçbir zaman milletin his ve arzularını temsil etmeyen Ferid Paşa kabinesinden Paris‘e bir delegasyon yollaması istenmişti. Kongrede delegelerimizin karşılaştığı muamele Türkiye‘ye karşı kolayca benimsenen tahkir edici tavırlara eklenen bir yenisiydi.

III– Millet, kurtuluşun tam bir birlik içinde hareket eden umumi ve müşterek bir teşkilâtın kurulmasıyla mümkün olacağını anladı. Erzurum‘da Doğu Vilâyetlerinin birleşmesini sağlayacak bir kongrenin toplanması amacıyla Erzurum ve Trabzon halkı Haziran 1919 da ilk adımı attı. Aynı zamanda Amasya‘da bütün Anadolu ve Rumelinin birleşmesini sağlayacak bir kongrenin Sivas‘ta toplanmasına karar verilmişti.

Kararlaştırılan kongrelerin ilki 23 Temmuz 1919 da Erzurum‘da toplandı. Bu kongrede bütün Doğu Anadolu vilâyet ve kaza temsilcileri vardı. Toplantı 15 gün devam etti. (Toplantıda alınan esaslı kararlar, teşkilatın şekli, gayeleri ve görüşü hakkındaki beyanname prensip itibariyle daha sonra toplanan Sivas kongresindekinin aynıdır ve Türkçe orjinali bu muhtıraya eklenmiştir.)

4 Eylül 1919 da ikinci kongre Sivas‘ta toplandı. Bu kongre Batı Anadolu ve Rumeli‘de seçilen temsilciler ve Erzurum kongresi tarafından tam salâhiyetle seçilmiş olan ve Doğu Anadolu namına hareket eden delegelerden müteşekkildi. Daha önceki kongre milli hareketin başlıca tutumu hakkında karar vermiş olduğu için Sivas kongresi bu mevzuda müzakereleri tamamladı ve bir hafta içinde kararları kabul etti. (Bu kararlar daha önce de işaret edildiği gibi bu muhtıranın sonuna eklenmiştir.)

Bu umumi kongrede Osmanlı devleti ve İtilâf devletleri arasında mütarekenin imzalandığı sırada imparatorluğun Türk hakimiyeti altında olan bölgelerinin bir bütün teşkil ettiği aynı iman sahibi vatandaşların yekvücut bir şekilde aynı gayeyi tam bir birlik içinde yürüttükleri bir kere daha tesbit edildi. Bu meclis -Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti- adını aldı. Bu Şekilde bütün millet ve milletin evlâtlarından teşekkül etmiş olan ve başlıca vazifesi Anavatanın müdafaası olan Osmanlı ordusu bizim kuvvetlerimizin kaynaklarıdır. Müşterek gayeye hizmet için salahiyetli ve teşkilatın işlerini idare etmek üzere bir -Heyeti Temsiliye- seçildi.

IV— İlâve edilen beyannamede gösterildiği gibi cemiyetimizin ilk gayesi bir yandan daha evvel bahsedilen sınırlar dahilinde Osmanlı devleti topraklarının bütünlüğünü muhafaza ve milli istiklâli, hilâfet ve saltanatın haklarını müdafaa etmek üzere milli kuvvetleri teşkilatlandırmak, diğer taraftan milli iradenin üstünlüğünü tesis etmektir.

Kendileriyle çok uzun bir zaman bir arada yaşadığımız gayri müslim vatandaşlarımız (Ermeniler, Rumlar, Yahudiler v.s.) hakkında en iyi niyetlerle samimi duygular beslemekten ve onları da bizimle tam bir eşitlikte düşünmekten başka bir görüşümüz veya hissiyatımız yoktur. Mutlak surette inanıyoruz ki eğer memleket, ta içinde şimdiye kadar faaliyette bulunan kötü tesirler ve telkinlerden kurtulursa imparatorluğun çeşitli ırkları birbirileriyle tam bir sulh içinde yaşayacaklar ve müşterek, mesut ve müreffeh bir hayat süreceklerdir.

Asil ve temiz gayelerimiz itilâf devletleri aleyhinde mütecaviz niyetlerden uzaktır. Buna rağmen kendimizi, varlığımıza karşı yöneltilen ve insanlık ve adalet haklarına bir tecavüz olan maddi hücumlara karşı müdafaa etmemiz ve bunlara mukabelede bulunmamız kaçınılmaz ve tabiidir.
V— Gayelerimizin mahiyetinin izahlarımızdan ve aynı zamanda hareketlerimizden anlaşılması icap ettiği halde bir kısım kötü niyetli şahıslar uydurma rivayetler ve tahrifat kampanyasına giriştiler ve niyetlerimize aklımızdan hiçbir zaman geçmemiş ve hakikatla hiçbir ilgisi olmayan şekiller vermeğe çalıştılar. Bu hususta en ileri gidenler İngilizler ve onların elinde sadece bir oyuncak olan Ferid Paşa kabinesidir.

Ferid Paşa ve arkadaşları idarenin meşruti ve hür şartlar altında devam etmesi milli kuvvetlere dayanması halinde ellerinde hiçbir kuvvet kalmayacağına inanmışlardır. Bu sebeple olgunluğunu ispat etmiş olan ve medeni ve tabii hakları üzerinde iktidar ve şuurunu gösteren millet bu kabinenin yegâne düşüncesinin milli teşkilat ve onun hareketlerini bastırmak olduğunu anlamıştı. Bu bastırma teşebbüsünde hükümetin başlıca silâhlarından biri millet tarafından ittihatçılara karşı duyulan korkudur. O ittihatçılar ki milletin zararına birkaç sene süren kötü idareleriyle ve memleketi içinden güçlükle sıyrılmağa uğraştığı bir uçuruma düşürmek cürmüyle bütün dünyada kıskanılmayacak bir şöhrete sahiptir. Bu korku üzerinde işleyen şimdiki hükümet boş yere her türlü şahsi ihtirastan uzak olan ve tamamen milli gayeler güden bizim hareketinizi ittihatçılarla ilgili göstererek küçültmeğe uğraşıyor. Kabinenin tutunduğu diğer silâh bolşevizm korkusudur. Valilere yapılan resmi tebliğlerde Bolşeviklerin Anadolu‘ya girdiklerini ve bizim faaliyetlerimize bunların ilham verdiğini söylemekten çekinmiyorlar.

Hakikatte ittihatçılar tarafından memleketin içine sürüklendiği acı neticeleri Ferid Paşa ve onun gibilerden çok daha iyi anlıyor ve takdir ediyoruz. Gayemiz, anavatanın ve milletin varlığına son bir darbe vurmak demek olan maceralara girmekten çok uzak olarak, büyük bir dikkatle ve basiretle ilerlemek ve kurtuluş ve refahı sağlayacak yolları bulmaktır. Bu sebeple bizlerle ittihatçılar arasında herhangi bir münasebet olamaz.

Bolşeviklere gelince, bizim memleketimizde bu doktrinin hiçbir şekilde bir yeri olamaz. Dinimiz, adetlerimiz ve aynı zamanda sosyal bünyemiz tamamiyle böyle bir fikrin yerleşmesine müsait değildir. Türkiye‘de ne büyük kapitalistler ne de milyonlarca zanaatkar ve işçi vardır. Diğer taraftan zirai bir problemimiz yoktur. Son olarak, sosyal bakımdan dini prensiplerimiz bolşevizmi benimsemekten bizi uzak tutmaktadır. Türk milletinin bu doktrine karşı hiçbir temayülü olmadığının ve hattâ lüzumu halinde mücadeleye hazır olduğunun en iyi isbatı Ferid Paşanın bolşevizmin memleketi istilâ ettiği veya etmek üzere olduğu yolundaki aslı olmayan söylentilerine karşı milletin duyduğu dehşet hissidir. Ferid Paşa kabinesi tam manâsıyla İngilizlerin istilâ ihtirasları için biçilmiş kaftandır. Hindistan, Mısır ve keyfi idareleri altına almağa muvaffak oldukları diğer memleketler üzerindeki tecrübelerine dayanarak plânlarını hazırlayan İngilizler Türk milletinin bütün haysiyet duygularından, bütün milli ve vatanperver faziletlerden aynı zamanda hürriyet ve tahsil haklarından mahrum bir sürü haline geldiği zaman kendilerinin arzularına boyun eğecek bir esir sürüsü elde edeceklerine tam manâsıyla kaanidirler. Elde etmeğe çalıştıkları netice budur ve bunu elde etmek için aramızda sayısız entrikalara başvurmuşlardır. Bu taktiklerinden birkaçını tekrarlıyalım:

a)Birçok Osmanlı vatandaşını ittihatçılık, İngiltere‘ye aleyhtarlık ve diğer şeylerle itham ederek tevkif ediyor ve memleketten sürüyorlar. Bu suretle memleketin kanuni haklarına müdahalede bulunuyorlar. Buna ilâveten memlekette kalan milliyetçileri ve vatanperver insanları tevkif etmek için sebepler icat etmek veya bulmakla meşguldurlar ve hükümeti bu tazyiklerinde bir alet olarak kullanıyorlar.

b) İmparatorluğu bölmek ve Türklerle kürtler arasında bir kardeş harbine sebebiyet vermek için kürtleri İngiliz himayesi altında müstakil bir Kürdistan kurma plânına iştirak etmek üzere tahrik ettiler. İleri sürdükleri tez imparatorluğun nasıl olsa dağılmağa mahkûm olduğudur. Bu teşebbüslerini tahakkuk ettirmek için büyük paralar harcadılar, hertürlü casusluğa baş vurdular hattâ derhal hafiyeler gönderdiler. Bu suretle Noel isimli bir İngiliz subayı uzun bir zaman Diyarbakır‘da gayretler sarfetti ve faaliyetlerinde hertürlü sahtekârlık ve aldatmaya başvurdu. Fakat bizim Kürt vatandaşlarımız hazırlanan komplonun farkına vararak onu ve vicdanlarını parayla satan diğer bir grup haini o muhitten kovdular. Diyarbakır faaliyetlerinde sukutu hayâle uğramış olan Mr. Noel Bedirhan kabilesine mensup ve para vererek ikna ettiği fakat Kâmuran, Celâdet ve Diyarbakırlı Cemil Paşazade Ekrem gibi hısımları arasında hiç itibarı olmayan bir grup maceraperestle Malatya‘ya gitti. Burada müstakil bir Kürtdistan kurulması yolundaki teşebbüslerini aynı zamanda Bedirhan kabilesine mensup kaymakam Kâmil Beyle teşriki mesai yaparak tekrarladı.

Diğer taraftan, yalnız kendi menfaatlerini düşünen Dahiliye Vekili Âdil Beyin, aynı zamanda yine sadece kendi menfaatini düşünen ve milli hareket ve bilhassa Sivas kongresi aleyhinde tedbirler alan Harbiye Vekili Tefik Paşanın bir aleti olan Harput Valisi Calip Beyle birleşti ve kendisi ve arkadaşları -Ermeni askerleri memleketi işgal edecekler hemen silâhlara- diye feryatlara başladılar. Bu suretle bizim saf Kürt vatandaşlarımızın ayaklanmasını tahrik etmek istediler. Bu habis plânın üç gayesi vardı: Kürtlerin menfaat duygularını canlandırmak, milli kuvvetleri imha etmek ve aynı memleketin evlatları arasında bir mücadele ve kan dökmeğe sebep olmak. Suikastı tertipleyenler tasarladıkları faciaya Halil Beyin, postayı yağma ettiği söylenen bir grup eşkiyayı takip edeceği bahanesiyle istettiği askerlerden bir kısmım da dahil etmekten dahi çekinmediler. (Bu hadiseye ait birkaç vesika bu muhtıraya eklenmiştir.)

Bu şahıslar milli kuvvetleri küçümsemelerinin tabii neticesi olan perişanlıkla karşılaştılar. Bu entrikaların tamamen dışında kalmış olan mahalli halk çok geçmeden bunların hakiki mahiyetini anladı ve suçluları tevkif etmek üzereydi ki onlar kaçtılar.

c) Eskişehir‘de tam manâsıyla sükûnet hakimken İngiliz bölükleri mahalli kumandan Albay Atıf Beyin evine girdiler ve aleyhinde hertürlü ihtimal dışı iftiralar ettiler ve onu askerlerinin gözleri önünde alıp götürdüler ve muhafaza altında İstanbul‘a gönderdiler. Mahalli halk arasında bu tecâvüzün tabiatıyla sebep olduğu heyecan ve galeyanı izah edebilmek için İngilizler, Bolşevikler ve ittihatçıların bu bölgeyi istilâ etmekte olduklarına dair haberler yaydılar ve bu bahaneyle yeni askeri tedbirler aldılar.

d) Ferid Paşa telgraf vasıtasıyla Anadolu‘da huzursuzluklar olduğunu ilân ederken suç ortakları olan İngilizler Ermenilerin Sivas‘daki tecavüzlerin kurbanı olduğunu söyliyerek Osmanlı Devletine tehditkâr bir nota veriyorlar. Aynı zamanda istilâ edilen mıntıkalardan Merzifon‘da Hıristiyanların katliamının planlandığına dair feryatlar yükseltiliyor. Sadece bu çeşit şeylerin maddeten vuku bulmadığı değil fakat böyle bir şeyin tahakkukuna hiçbir ihtimal olmadığı bilinmektedir. Aksine milli hareket teşkilâtının kurulmasından evvel Samsun mıntıkasında siyasi bir gayeyle kurulan Yunan birlikleriyle bunların vahşetlerine maruz kalan ve ordu ve jandarmanın muhafazasının yokluğu sebebiyle kendilerini müdafaaya mecbur kalan Müslüman halk arasında ki çarpışmalar her iki tarafa bu milli teşkilat tarafından verilen nasihatla ve hiçbir zora başvurmağa lüzum kalmadan durdurulmuştu. Bugün memleketin diğer taraflarında olduğu gibi bu bölgede de tam bir sükûn hüküm sürmektedir.

VI— Merkezi Erivan olan Ermeni Cumhuriyetine karşı düşmanca hiçbir niyetimiz yoktur. Bugün için cemiyetin bu devletle hiçbir münasebeti yoktur ve alâkalanmamaktadır. Bu devlet hakkında ki bilgimiz söylentiler ve dolayısıyla elde edilen malûmata dayanmaktadır. Bununla beraber hakikat olan şu kadarını biliyoruz ki bu yeni devletteki Ermeniler, Ermeni müfreze kumandanının emirlerine binaen Müslüman unsuru imha etmek üzere faaliyette bulunuyorlar. Bu emirlerin suretlerini gözlerimizle gördük. Erivanda ki Ermenilerin Müslümanları imha siyaseti güttükleri ve bu kanlı vahşet dalgasının sınırlarımıza kadar genişlediği sınırlarınızın öbür taraftan kaçan sayısız müslümanla dolu olmasıyle da teyit edilmiş oluyor. Diğer taraftan Erivan Hükümeti sınırın bu tarafında top ateşi açmak suretiyle doğrudan doğruya tahrik faaliyetlerine de başvurmuştur.

İngilizler bu hareketlerin cereyanı esnasında bir yandan Ermenilerin Müslümanlara karşı tutumlarını teşvik ettiler, hattâ onları bu mevzuda kışkırttılar, diğer taraftan Ermenilerin tecavüzlerini bize sayıp döktüler ve bunları tahammül edilemez hareketler olarak tasvif ettiler ve bu komşu devlete saldırarak misillemede bulunmağa bizi zorladılar. Fakat biz hakikatin kendini göstereceğinden emin olarak Ermeni tahriklerine tahammül ettik ve İngilizlerin öfkelerini fark etmemiş göründük. Hakikaten bizi Ermenilere saldırmağa teşvik eden ve bu suretle kendi bölüklerini o topraklara gönderebilmelerini sağlayacak bir vasat yaratmağı plânlayan İngilizlerin tutumlarını meydana çıkarabileceğimizi düşündük, İngilizlerin bütün bu manevraları Kafkasya‘yı boşaltmaları mecburiyetini hissettikten sonra onların subay ve temsilcileri tarafından başlatıldı.

Azerbaycanlılar ve Erivan Ermelileri arasında çarpışmalar olduğunu işitiyoruz. Bunun sebebinin Ermenilerin Azerbaycan ve Gürcistan arasında İngiltere‘nin himayesinde olan ve güneye doğru zorlıyan -Denikin‘e- karşı imzaladıkları ittifaka iştirak etmeği reddetmeleri olduğunu tahmin ediyoruz.

Erzurum ve Van‘da ki müslümanların ve bilhassa sınır mıntıkalarında yaşayanların; Ermenistan‘da cereyan eden katliama dair hergün aldıkları haberler ve ölümden kaçan ve ağlanacak vaziyette olan mültecilerin manzarası karşısında büyük heyecana kapılmaları çok normaldir. Galeyanın artmasına bir sebep de Ermenilerin sınırlarımız dışında top ateşi tatbikatı yapmalarıdır. Fakat bizim teşkilatımız bunları yatıştırmakta muvaffak olmuş, hertürlü şiddetli reaksiyon ihtimali bertaraf edilmiştir.
VII- Ermenistan‘da ki bahtsız müslüman halkın yardımına gitmekten ve Azerbaycan müslümanlarıyla teşriki mesai etmekten çekinerek bütün faaliyet ve hedeflerimizi anavatanın ve milletin şimdi çizilen hudutlar içinde istikbalini ve refahını garanti altına almak için hasretmeği zaruri görüyoruz. Hakikatte bize isnad olunan dört maddelik hareketlerin zararlı olduğuna kaaniiz. Sınırlarımızın dışında ki maksatlar için maddi ve manevi kuvvetlerimizi dağıtmakla sadece Anavatanın kalbi ve varlığımızın düğümü olan hilâfet ve saltanat makamının müdafaası için ihtiyacımız olan kuvveti zayıflatmış olacağımızı düşünüyoruz.

Yakın zamanlarda gözlerimizin önünde cereyan eden hadiseler bize mutedil telâkkilere bağlı kalmağı öğretti. Henüz sulhla neticelenmemiş olan umumi harp esnasında hükümetimizin başında olan zat Osmanlı kuvvetlerini Kafkasya‘nın zaptı, Azerbaycan hükümetinin kuvvetlendirilmesi ve Mısır‘ın geri alınması gayeleri uğrunda kullandı. Bu siyasetin sonucu olarak bizim hakiki vatanımızın can damarı olan halk epey kayba uğradı. Birçok verimli ve kıymetli topraklar bizden zorla sökülüp alındı ve hatta kendimize en son sınır olarak ayırdığımız yerlerden başşehrimiz ve memleketimizin İzmir, Antalya ve Adana gibi eşsiz bölgeleri yabancı işgali altındalar. Halbuki eğer harbe iştirak etmemiş olsaydık veya hiç değilse iştirak ettiğimiz halde kuvvetlerimizi haris emeller uğrunda harcıyacağımıza akıllıca hâli hazırdaki sınırlar dahilinde topraklarımızı müdafaa etmek üzere kullanmış olsaydık durumumuz halâ mağlûp insanlarınki olmakla beraber şimdiki vaziyetten farklı olacaktı.

Her halükârda dört maddelik ithamın gayelerimizin bir parçası olduğu hakkındaki esassız haberlerin yayılması İngilizlerin bizim aleyhimizde yaptıkları iftiraların bir diğer misalidir.

VIII- Hakikati, yani hareketimizin tamamen milli vasfını tahrif etmek gayesiyle İngilizler bizim bir Almanlar veya Bolşeviklerden bir yabancı müslümanlar veya ittihatçılardan, bir Enver Paşadan veya daha bilmem kimden para aldığımıza dair haberler yayıyorlar. Bu söylentiler Ferit paşa kabinesinin de işine geldiği için onlara ehemmiyet verip kuvvetlendiriyor. Hakikatte cemiyetimizin bu bahsi geçen kaynaklarla hiçbir alâkası yoktur ve olamaz çünkü en başından beri izah edildiği üzere gayemiz sadece vatanperveranedir ve açık bir istikamet takip etmektedir. Herhangi bir kaynaktan para kabul etmemiz için muhafazakâr ve meşru bir gaye takip eden bizlerin bu şekilde kabul edilen parayı verenlerin niyet ve isteklerine feda etmemiz icap eder.

Umumiyet itibariyle cemiyetimizin tahmin edildiği gibi büyük miktarlarda paraya ihtiyacı yoktur. Gayemiz gayri meşru değildir, bunun için de yabancı bir devlet tarafından kabul edilmesini parayla elde etmeğe uğraşmak zorunda veya başka bir milletin vicdanını satın almamızı icbar eden bir pozisyonda, veya para sarf ederek bilinmeyen bir hedefi milletimize telkin etmek mecburiyetinde de değiliz. Cemiyetimiz milli şuurdan doğan, tamamiyle halis ve vatanperver bir hareketin mahsulüdür ve milli bir kuruluşu vardır. Hazinemiz, istiklâl ve vatanperverliğin kıymetini takdir etmeği öğrenmiş olan milletimizdir. Gelirlerimizin kaynağı milletin kendiliğinden yaptığı teberrulardır.

IX- Mütarekeden sonra Avrupa devletleri Türkiye‘de haklarını müdrik ve bunları müdafaaya hazır bir millet olmadığını düşünmekle hataya düştüler. Bize ölü bir memleket ve kansız hasta bir millete lâyık olan muamele tatbik edildi. Versay konferansında anavatanımızı taksim etmek ve kısımlarını sağa sola hediye etmek fikri kabul edildi. Çok şükür insanlığı yeni facialara sokmak için tertiplenen bu mantıksız kararlar tehir edildi. Yine, bizim kaderimizle ilgili kat‘i kararların Amerikan Meclisi kararları ve mütalâalarına tâbi olması da bizim için şükredilecek bir şeydir. Amerikan milleti tarafından ileri sürülen milliyetçi ve aslî prensiplerle beslenen iman dünya topraklarını kana bulayan ve cesetlerle dolduran ve bu suretle sonsuz gözyaşlarının akmasına sebep olan umumi harbin sonra ermesine sebep oldu.

Amerikalıların insani kararları sayesinde devamlı ve tam bir sulhun kurulabilmesi için lüzumlu vasatın bulunacağına dair sarsılmaz bir güven besliyoruz. Hiç şüphemiz yok ki medeniyet, hak ve adaleti temsil eden Amerikan milleti ve Amerikan Meclisi tertemiz kalpli Türk halkı ve onun medeniyete bağlılık derecesi hakkında kâfi derecede aydınlanmıştır ve kaderi üzerinde en müessir, bitaraf, adil ve elverişli kararlan alacak ve bizi şükran duyguları içinde bırakacaktır.

X- Türk milleti bin yıldan fazla bir zamandır bu topraklarda yaşama hakkına sahiptir. Bu, eskiye ait kalıntılarla tesbit edilmiştir. Osmanlı devletine gelince, bu devlet yedi asırdır yaşamaktadır ve muhteşem mazisi ve tarihiyle övünebilir. Biz kudreti ve haşmeti bütün dünyada, Asya, Avrupa ve Afrika kıt‘alarında tanınan bir milletiz. Cengâverlerimiz ve ticaret gemilerimiz okyanusları aşmışlar ve bayrağımızı Hindistan‘a kadar götürmüşlerdir. Kabiliyetlerimiz, bir zamanlar sahip olduğumuz ve bütün dünyaca bilinen hakimiyetimizle ispat edilmiştir. Fakat son yüzyıl boyunca Avrupa kuvvetlerinin hükümet merkezimizdeki entrikaları ve bu entrikaların neticesinde istiklâlimize müdahaleleri, iktisadi hayatımızı engelledikleri kayıtlar, yüzyıllarca bir arada kardeşçe yaşadığımız gayri muslim unsurlarla aramızda ektikleri ihtilâf tohumları ve bu durumlara ilâveten hükümetlerimizin zayıflığı ve bunun neticesi olan kötü idare muasır seviyede terakki ve refah yolunda ilerlememize engel teşkil etti. Bugün içinde bulunduğumuz acı durum hiçbir zaman bizim esastan ehliyetsizliğimizi veya muasır medeniyete intibak edemediğimizi ifade etmez. Bu tamamen yukarıda sayılan birbirine zıt sebepler yüzünden hasıl olmuştur. Eğer memleketimiz yabancıların entrika ve müdahalelerinin kâbusundan kurtarılırsa ve memleketin mesleleri milli irade ve arzulara hürmet eden muktedir bir hükümet tarafından idare edilirse memleketin bütün dünya için memnuniyet kaynağı olacak bir duruma geleceğine dair en kat‘i teminatları verebiliriz.

Bizi, kurbanı olduğumuz haksız baskıdan kurtarmak ve kalkınmamızı hızlandırmak yolunda kudretli ve bitaraf bir yabancı milletin yardımının bizim için çok kıymetli olacağını ayrıca belirtmek isteriz.

Milliyetçilik prensibini temsil eden Wilson doktrini ve Amerikan milleti tarafından gösterilen ve bu doktrinin muvaffakiyetini garanti altına alan hakkaniyet ve insaniyet ruhu bize büyük ümitler veriyor.

Mustafa Kemal Paşa


(b)

(24. IX. 1919)
Erzurum Vilâyetine
Eskişehir Mutasarrıfının hain Ferit paşa kabinesinin hizmetkârı olmakta devam eylemesi, İngilizlerin Eskişehir‘deki kuvvetlerini hissolunur derecede tezyide kıyam eylemeleri o civar halkını pek muhik olarak teessüre düşürmüş olduğundan ahiren birçok milli kuvvetler Eskişehir hükümeti aleyhinde hareket eylemiştir. Bu harekâtı milliyettin matlup olan intizam dairesinde şevki idaresi için Yirminci Kolordu Kumandam Ali Fuat Paşa maruz Kuvay-ı Milliyenin kumandasını deruhte buyurmuşlardır. Müşarünileyhin Eskişehir‘e dört saat mesafede (Çimsin) köyünde İngiliz zabıtaniyle vaki olan mülakatında İngilizler hükümetin umuru dahiliyesine ve harekâtı milliyemize müdahale etmeyerek katiyen bitaraf kalacaklarını ve mevcut İngiliz askerinin demiryolundan ayrılmıyacaklarını temin eylemişlerdir. Kendilerine cevaben İstiklâl ve mevcudiyeti için çalışan milletimizin bu günkü maksadı hiyaneti vataniyesi sabit olan Ferit paşa kabinesinin iskatı ve bunun hizmetkârı olan memurinin iş başından çekilmesi olduğu, itilâf hükûmatına karşı asla bir fikri tecavüz beslenilmediğini bildirmiştir. Tamim edilmesi rica olunur.
24/9/35
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi namına
Mustafa Kemal

(c)

(24. IX. 1919)
Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya Fevkalâde Komiserleriyle Felemenk, İspanya, İsveç, Danimarka Sefaretlerine
1- Millet, bugünkü vahdet ve teşkilatının matuf olduğu meşru maksadı ve anasırı gayrı müslime hakkında beslemekte olduğu vatandaş hissini Şarkı Anadolu namına Erzurum‘da ve umum vatanı Osmanı namına Sivas‘ta akdeylediği Kongrelerin 7 Ağustos sene 335 ve 11 Eylül sene 335 tarihli beyannameleriyle cihana ilân eylemiştir.
2- Bütün vatanı Osmanide sükunu tam ve bilâtefriki cins ve mezhep hürriyeti Şahsiyenin masuniyeti hukümferma olduğu halde bazı bedhahan vicdanı milliden doğan cereyanı anasın gayrı müslime aleyhinde göstermek istedikleri istihbar kılındığından; tekmil Vilâyat ve Elviyei müstakileye bilumum tebaayı Şahanenin aynı hakka malik ve memleketimizdeki ecanibin de vatan ve milletimiz aleyhinde bulunmamak şartiyle Osmanlı misafirperverliğine mazhariyette berdevam oldukta 16-9-35 tarihi ile tamim kılınmıştı. Bu günkü talebi de hıyaneti vataniyesi sabit olan Ferit paşa kabinesi yerine amalı milliyeye mütavaatkâr meşru ve şayanı itimat bir kabinenin mevkii iktidara geçmesidir.
3- Binaenaleyh memleketimiz dahilinde mevcut olan asayişin idamesinin ve gayrı müslim vatandaşlarımızın her türlü masuniyetinin tahtı emniyette bulunduğunu teyiden beyan ile kesbi fahr eyleriz.
Anadolu ve Rumeli Müdafaaı Hukuk Cem‘iyeti Heyeti Temsiliyesi namına
Mustafa Kemal

Kaynakça:

1-Kaynakçalı Atatürk günlüğü, http://atam.gov.tr/wp-content/uploads/KAYNAKÇALI- ATATÜRK-GÜNLÜĞÜ1.pdf
2-Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi, 2008
3- Salih Karaoğlu, Kurtuluş Savaşı Destanı, 2010
4-Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi,  Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, 2006








Yorumlar