Mustafa Kemal Paşa ile Mareşal Falkenhein arasında geçen “altın” olayı


Mustafa Kemal Paşa ile Mareşal Falkenhein arasında geçen “altın” olayı
14 Mart 1919 günü Hukuk-u Beşer Gazetesi'nde çıkan ve ordu subaylarını "haydutbaşları", "sefiller" olarak niteleyen yazıya Mustafa Kemal Paşa fazlası ile sinirlenmiş ve aynı gün yazdığı bir dilekçeyi harbiye nezaretine vermiş idi. Bu yazıya bu kadar sert tepki vermesine neden olan olayı biraz irdeleyelim. (Gazete yazısını ve Mustafa kemal Paşa'nın dilekçesini dün paylaşmıştım)

Mustafa Kemal Paşa 2. Ordu komutanlığından sonra 5 Temmuz 1917’de Sina Cephesinde bulunan 7. Ordu komutanlığı görevine atanmıştı. Bağlı bulunduğu Yıldırım Orduları Grubu komutanı Von Falkenhayn ile anlaşamadığı için 6 Ekim 1917’de bu görevden istifa etmiş ve 15 Ekim günü İstanbul‘a dönmüştür.  20 Eylül 1917’de Sadrazam ve Başkomutan Vekiline gönderdiği raporda, Osmanlı ordusunun en tehlikeli çarpışmaların beklendiği bir cephede, kaderinin bir yabancı komutana bırakılmasını kesinlikle reddettiğini ve önlemler alınmasını istemiştir. (Alman subaylar konusundaki rahatsızlığını Çanakkale Cephesinde de dile getirmiştir) 7 Kasım’da Genel Karargâh’ta görevlendirilmiştir. Daha sonra ise Alman İmparatoru II. Wilhelm’ın daveti üzerine Almanya’ya gidecek olan Veliaht Vahdettin’e eşlik etmek üzere Mustafa Kemal Paşa görevlendirilmiş ve 15 Aralık 1917’de Almanya’ya gitmek üzere birlikte trenle hareket etmişlerdir.
Mustafa Kemal Paşa, 7. Ordu Komutanlığı sırasında Mareşal Falkenhein ile yaşadığı bir olayı ileride şöyle anlatmıştır:
"Yıldırım Ordusu Komutanlığı'nı üstlenip İstanbul'dan Halep'e hareket edeceğim günün gecesi idi. Falkenhayn, karargahında bulunan bir Türk Erkan-ı Harp subayının (daha sonra Cumhurbaşkanlığı Başkatipliği yapmış olan Tevfik Bey) refakatinde bir genç Alman subayı, Akaretler'deki 76 numaralı ikametgahıma geldi, ufak ve zarif sandıklar içinde, Falkenhayn tarafından bazı şeyler getirdiğini söyledi. O “şey”lerin kendilerini kabul ettiğim odaya nakledilmesini emrettim. Salon kapısının yanma ufacık sandıklar istif edildi.
“Bunlar nedir?” dedim. Alman subayı dedi ki: “İstanbul'dan ayrılıyorsunuz, size Mareşal Falkenhayn tarafından bir miktar altın gönderilmiştir.””
Kimseye hiçbir ihtiyacımdan bahsetmemiştim. Fakat zannettim ki mareşal bu parayı ordunun ihtiyacına sarf edilmek üzere göndermişti, onun için tercümanlık yapan Türk subayına dedim ki:
“Bu sandıklar bana yanlış geldi. Ordunun Levazım Reisine gönderilmesi lazımdı; benim için fazla külfettir” dedim.
Subayımız sözlerimi Alman subayına nakletti. Subay derhal: “Efendim o başka.” dedi. Bizim subaya: “Paranın miktarını bu subaydan iyi tahkik et, huzurunda alındığına dair bir senet yaz, ver, imza edeyim” dedim.
Emrim yapıldı, fakat Alman subay imzalı senedi kabul etmek istemedi, tekrar bizim subaya: “Bu subay bilmiyor” dedim.“Senedi alsın, Mareşale versin ve siz de bu paraları gelip alması için Levazım Reisi'ne haber gönderiniz.”
Tabii iş böyle oldu. Sandıklar ordunun levazım reisliğinde ve benim bunlara karşı verdiğim senet te Falkenhein’ın mahrem dosyasında birkaç ay bekledi.
Yedinci Ordu Komutanlığından kendimi affettikten sonra, kumandanlığa vekil bıraktığım Ali Rıza Paşa'ya bu sandıkları teslim ettim ve kendisinden aldığım senedi o vakit yaverlerim bulunan Cevat Abbas (Gürer) ve Salih (Bozok) Bey'lere bırakarak, kendilerine şu emri verdim:
“Hemen Falkenhayn'ın karargâhına gideceksiniz, bizzat kendisini görüp bu senedi vereceksiniz ve benim kendisinde bulunan senedimi alacaksınız.”
Yaverlerim bizzat Falkenhein’ı görmek için biraz güçlükle karşılaşmakla beraber emrimi yapmışlar. Biraz sonra yanıma gelerek dediler ki:
“Mareşal Falkenhein size böyle bir para vermiş olduğunu hatırlamıyor ve bu para hakkında sizin imzanızla hiçbir vesikanın kendisinde bulunduğunu bilmiyor. Onun için Ali Rıza Paşa imzalı senedi de kabul etmiyor.” 

Tekrar yaverlerime dedim ki:
“Şimdi size emir veriyorum. İkiniz tekrar Falkenhein’ın odasına gireceksiniz ve diyeceksiniz ki, verdiğiniz altınlar olduğu gibi durmaktadır. Buna karşı size senet verilmiştir. Senet olmadığını iddia etmek, altınların varlığını ortadan kaldırmaz. Vesikayı kaybetmiş olabilirsiniz, o halde verdiğiniz altınları size iade edeceğiz, aldığınıza dair siz bir vesika veriniz ve diyeceksiniz ki buraya gönderen kumandanın altın karşılığı memleket menfaatleri üzerinde müsamaha gösterecek insanlardan olmadığını çoktan öğrenmeli idiniz. Hala bunda tereddüdünüz varsa kumandanımız bunu size ve efkar-ı umumiyeye (kamuoyuna) daha başka türlü de ispat edebilir. Paralarınız duruyor fakat bu paralardan çok daha kıymetli olan “Mustafa Kemal” imzası sizde kalamaz ve müsbet netice almadıkça karşıma gelmeyeceksiniz.”

Emir verdiğim arkadaşlar grup kumandanı Falkenhein’ı tanıyan adamlar değillerdi. Fakat beni çok iyi tanıyorlardı. Onun için bir saat sonra Falkenhayn'ın elinden benim imzam olan kağıt parçasını alıp dönmüşlerdi. Kolayca tahmin etmek mümkündür ki Mareşal Falkenhayn beni, belki benden başka birçoklarını böyle sandıklarla altın vererek iğfal etmek yolunda idi.”   

Kaynakça:
1-Turgut Gürer, Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer, syf172, 2007





Yorumlar